30 Kasım 2010 Salı

Melankoli


Umudumun son barış timini vurdular

Sana ulaşmaya çalıştığım zamanlarda

Yoruldum koşarken

Umut kırıntılarında tattığım duygularında

Boğuldum yüzerken

Ayağıma inen karasularda...

23 Kasım 2010 Salı

BAyram BAyram Hey :)



Bayram bitti, koyunlar gitti.

Bütün dünya buna inansa, hayat bayram olsa, tatil yaparlar mı acaba diye söylendim ben dün. Yazık ki çalışmaya başladıktan sonra bayram geliyor yerine tatil geliyor demeye başladım. Uzun ve dinlendirici bir tatili daha keyifle tüketince ofis yolları göründü bana. Allah'tan havalarda bozdu da kapalı mekanlar biraz daha dayanılabilir oldu. Ben şimdi yazını başlangıcına ve gidişatına bakıyorum da... yok bugün benden enerjik, eğlenceli bi yazı çıkmaz. Eee madem sizinde ruhunuzu sıkmayayım o zaman. Görüşürüz bilahere

3 Kasım 2010 Çarşamba

Pazar Telaşesi, dikiş çılgınlığı :)))









Çarşamba sabahları İstanbul'un meşhur semt pazarlarından birinin tam ortasından geçerek işe geliyorum. Özellikle birbirinden güzel kumaşlar direklere asılarak dalgalanmaya başlayınca ayaklarım geri geri gidiyo.
Sabahın kör karanlıklarında alışverişe çıkan teyzeler favorilerim, gıptayla bakıyorum el çabukluğuyla tezgah karıştırmalarına :) Pazaracılar deseniz onlar ayrı bi alem, tezgahın üstünde uyuyanlar mı dersiniz, mükellef bi kahvaltı yapmadan satış yapmayanlar mı... yok da yok.
Bu aralar gözüm tezgahlarda kalın triko kumaş arıyor. Kocama kazak dikicez. Başarabilirsek düşünemiyorum kendimi, neler yaparım Allah bilir :) Benim küçüklükten kalma bir dikiş makinesi fobim vardı, aslında sadece dikiş makinesi değil, bilimum makineler hatta bilgisayar, üniversiteye başladığımda kasanın düğmesine basıp ışıkların yanıp sönmesini dehşetle izlerdim :))) Gel gelelim dikiş makinası dışında hepsinin üstesinden geldim taaa ki annecim bize bu singer makinayı hediye edinceye kadar. Annemin eski bir yoknaz makinası var. Bir kaç kere başına geçtiğimde kendi kendime asla dikiş makinesi kullanamayacaksın demiştim. ama artık işler değişmiş, öyle pratik ki dikiş dikmek. Makine gelir gelmez hiç dikiş bilgisi olmayan ben babamın eşofmanının paçasını kıvırdım. Şimdi hedefim çok sevgili aile dostlarımızın bebeklerine bişiler dikebilmek. Haftasonu nu iple çekiyorum. Makineyi aldığımız dükkanın sevimli sahibesi bana kullanımla ilgili bir kaç gün ders verecek. Sonrada inşallah tutmayın beni :))))

27 Ekim 2010 Çarşamba

Anca Ha Şincek yazabiliym



Giresunlular başlık ta ne demek istediğimi anlamışlardır :) Kısa bir seyahat yaptık geçtiğimiz hafta, kocam beni kütüğümün bulunduğu yerlere götürdü. Şansımıza havalar çok güzeldi az buçuk gezdik. Dallarda kalan son salatalıkları topladık. Mandalinalar, kokulu üzümler derken tatil bitiverdi. Ama iyi geldi...


7 Ekim 2010 Perşembe

TAMAMEN MEVSİMSEL :)






Kafamdaki mahsende,


Yıllanmış düşünceler.


Keskin sirke küpü gibi,


Çatlamaya yüz tutmuş aklım.


Dağıtmış ruh evimi,


Yaşanmışlıkların yırtılan paket kağıtları.


Karartmış gönlümün duvarını ,


Alevden sözlerin dumanı.


Tozlanan hayalleri sirkelerken pencereden


Komşunun balkonuna düştü


Düş kırıkları...


Vicdanıma yazılan son senfoninin notalarıysa


Arkamdan ağlayan bir kedinin sesinde saklı.











6 Ekim 2010 Çarşamba

BOTANİK ALEMİ


Güzeller güzeli çiçeğine
Bekçilik yapar kılıçlarını çekmiş dikenler
Narin gövdesini göremez mi
Kaktüse kaba diyenler...
İnsanlarda bazen ilham alır çiçeklerden
Kimi mis gibi kokar, kimi solar ansızın
Yalnız dikkat etmeli
Dikeni görünmez kaktüs mizaçlı zambağın

28 Eylül 2010 Salı

YORUMCUNUN HEVESİNİ KIRAN BLOGGER LAR




Öncelikle herkese merhabalar. Düğün dernek olayları bitip o psikolojiden uzaklaşan ben "Söz Fato'da" formatınızda karşınızdayım bugün :)
Ama sinir oldum. Şöyle ki; gün geçtikçe birbirinden güzel bloglar açılıyo, hakkaten kaliteli yazılarda oluyo, sizde naçizane emeğe olan ilginizi, fikrinizi aktarmak için yoruma açılan bu yazılara fikirlerinizi tebriklerinizi sıralıyorsunuz sonra...
Yorumuzunuz izin çıktıktan sonra yayınlanacak, ona da tamam ama bu izin neden çıkmıyor mübarek ? Hem ne dedim ki ben? Güzel olmuş dedim bunu yayınlamak için bu kadar uzun düşünürsen çirkin desem neler olacak kimbilir...
Ayrıca biliyomusun herkesler yorum yapanlara hediyeler dağıtırken ben senden cevap bile beklemiyorum lütfedip yorumuma kalbin kadar temiz sayfanda yer ver yeter (ühüüü ühü :P)

15 Eylül 2010 Çarşamba

Anlatılamıyor... Yaşandı...




Beklenen gün geldi ve nar tanesi nur tanesi kardeşimi dünya evine itekledik :) Çok güzel bir hafta geçirdik düğünden önce, koşturmacalı, duygusal, telaşlı... Kına günü elbisesinin fermuarı bozulupta sinir krizi geçirmeyen nadir gelinlerdendi benim kardeşim. İstisnasız gördüğüm en güzel gelindi.Bu benim için nasıl bir duyguydu hala anlatamıyorum. İçimden çıkmıyo duygular muhtemelen çok çok büyük olduklarından biraz ziplemeye çalışıyorum ki anlatabileyim böyle bi varlığın ablası olmak nasıl muhteşem bişey. Ayrılık hissi dalga dalga sarsada bizi bazen, düğünden iki gün sonra görünce onu yok dedim ya kim demiş evlenince ayrılınır diye ayrılmadık eklendik. Çok ağladık ama hepimiz ayrı karelerde, babamın olduğu görüntü beni biraz bozdu. Aklıma gelince hala gözlerim dolduğundan geçiyorum bu mevzularıııııı.

Velhasıl-ı kelam oldu da bitti maşallah, nazar değmez inşallah :) ( ay bu söz sünnet düğünleri için mi söyleniyordu yoksa !!! :)))

1 Eylül 2010 Çarşamba

Uykusuz her gece :)


Bizde düğün var, hem de yılın hatta benim için yüzyılın düğünü: Kardeşim evleniyor.10 gün kaldığına yazarken bile inanamıyorum.Ben durağanken bile zihnim koşuşturuyor nerdeyse. Ben evlenirken teferruat gelen her şey şimdi olmazsa olmaz geliyor bana. Aslında ailece inanamıyoruz bir yandan bişeylere hızla hazırlanmaya çalışıyoruz evet ama kardeşimin evleniyor olması ... hayal gibi. Onun büyüdüğüne mi şaşırayım, benim büyüdüğüme mi, genç bir adamın bana içten abla demesine mi... bilmedim.Çok mutluyum ama neden katıla katıla ağlamak istiyorum onuda bilemedim...

13 Ağustos 2010 Cuma

Güzel zamanlar






İnsanın aslında kendiyle kalmak için dinginlik istediği ama mide derdinden telaşın çok yaşandığı bu güzel aydayız yine.Ramazan a girdiğimizden beri akşam eve giderken yaptığım alışverişler daha bi ulvi geliyor bana.Gülmeyin ciddiyim :) Sanki esnafla ortak bi projeye hazırlanıyoruz gibi hissediyorum.Eve gelince diğer günlerdeki gibi hemen kendimi bırakmıyorum. Yapmam gerekenleri hemen aklımdan geçirip planlama yapıyorum.Sanki yemek yarışına katıldım da kameralar var etrafta, mutfak salon arasındaki koridora sanki kırmızı halılar serilmiş gibi, evimin yıldızı oldum a dostlar :)



Sofra faslına gelince; kendime yazlık iftar sonrası kreasyonu oluşturdum.İftar sofrasının adabına uygun giyinmeye çalışıyorum bunaltıcı sıcaklara inat.Ezan okunmadan evvel sofrada oturup beklemeye çalışıyoruz. Ama ezan okunup ta bi iki lokma yedikten sonra, büyü bozuluyor:( resmen baygınlık geçiriyorum ve çoğunlukla kendimi gecenin bi yarısı nerdeyim ben diye etrafıma bakınırken buluyorum. Bu sene hesapta teravih namazına gitmek vardı ama bilemem ileriki günlerde ne olacak.Herkese hakkıyla yaşanan bir Ramazan ayı ve planladıkları güzel amelleri yapacak kuvvet diliyorum :)

6 Ağustos 2010 Cuma

Bende de var 2 :)

Geçtiğimiz haftasonu arkadaşlarımızla Çanakkale Kabatepe'de çadır kurduk. 2 gece misler gibi tatil yaptık.Sabah çam kokusuyla uyanmak, semaver çayı içmek, kısa süreliğine çadırda yaşamak meğer ne güzelmiş.

Çadırda başlayan gün, ormanda kahvaltıyla devam ediyor, ardından turkuaz tonlarında bir denizde yüzüyorsun. Kumsal da bir tane bile çakıl yok, kum ipek gibi... Valla anlatırken ben bile kendime imrendim, hayal gibi geldi :)Bu güzel tatilin görüntüleri ve ayrıntılarıysa sevgili arkadaşımın blogunda.

Herkese hayırlı cumalar, haftasonları planları olanlara iyi eğlenceler :)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

ram pam pam pam ra ra ra ra ra, ram pam pam pam ...






- Heyecandan uyuyamıyorum

- Bendeee :)



evlenmeden önceki son mesajlarımızdı.O gün nasıl başlamıştı çok hatırlayamıyorum. Kuaför faslından sonra beni görünce yüzündeki mahçup tebessüm,kendini o gün aynalarda beğenmemiş olan beni güzel göründüğüme ikna edercesine konuvermişti yüzüne.

Fotoğraf stüdyosunun duvarlarından geçen borular, dünyanın harikalarıymışcasına bakışlar atarak pozlar verirken pek bir eğlenmiştik. İskeleye yaklaşmakta olan süslü tekne bizi almaya gelen sevdiklerimizi taşıyordu. Yemekler yendi, şarkılar söylendi, halaylar çekildi... Ve evliliğimizde sanki hep o teknenin içindeymişiz gibi devam etti.Çok güzel limanlara uğradık. Bazen teknemizi denizin ortasına demirleyip bir kendimizle, bir yakamozlarla kaldık.Bazen se sevdiklerimizi de alıp uzak diyarlarda seyr-i alem eyledik.Med - Cezir zamanlarımız oldu.Kendi limanlarımıza yaklaştık, uzaklaştık, gittik.... ama geldik.Gemiyi en son terkeden olmak için kaptanlık yarışı yaptık.

Bugün itibariyle de açık denizlerde üçüncü yılımızı bitirdik.Şimdi ara ara konuşuruz aramızda :

- En başa dönsek yine benimle evlenir misin?
- Evet ya sen?
- Bendeee :)

2 Temmuz 2010 Cuma

YOLLARDA :)

Eskiden şehirlerarası Otobüs seyahati demek yaz tatili demekti, en azından sömestr demekti. Bize çoğu zaman yeni kıyafetler alınır, yolluklar yapılırdı.Giderken Emineannem Saimeannem arkamızdan su dökerlerdi, Ayhan teyze benim ağladığımı görünce çaktırmaz ama gözleri dolardı.15 li yaşlardan sonra benim halimi görenler gelin olduğumu düşünürler hatta çoğu zaman anneme sorarlardı:) Gittiğimiz şehirde mutlaka otogarda karşılanırdık hemde kalabalık bi grup tarafından.Valizlerden biri mutlaka hediyelerle dolu olurdu. Mısır çarşısından lokumlar, sagradan çikolatalar, penye bluzlar, başörtüler... Bazen 3 ayı bulurdu bu tatil. İlk onbeşgünü hoşgeldine gelirlerdi, son onbeş günüde güle güle demeye:)

O zamanlar ya hiç kimsenin derdi yoktu yada biz anlamazdık, aklımda hep mütebessim yüzler var şimdi düşünüyorum da... Teyzemle çarşıya çıkardık mütemadiyen, gezerken ne beğenirsek giderken bize hediye edilirdi. Halamın mutlaka benim için biraz çedenesi olurdu, Faruk abimin "anne sen nerede sakladın bunu ben görmedim hiç" sitemlerine gülüşürdük mis gibi çedene kavrulurken, dayımın camiden gelişini izlerdim balkon demirlerinde, Zinnet Teyzemin dikiş dikmesini...Serpil ablamın makyaj malzemelerinin olduğu çekmece pandoranın kutusu gibiydi ona çaktırmadan karıştırdıkça yeni bişiler bulurdum hep, yeşil renkli rujun sürüldüğünde pembeye dönüşmesi hala çözemediğim bi kimya olaydır:)Veysel abimin dükkanının broşürlerini dağıttığım yıl özgüven patlaması yaşamıştım, helede broşürle gelip alışveriş yaptıkları zaman... Haftasonları Nuriye ablamlar gelirdi. Emre, Erdem,Nurdan bazen kavga eder bazen konser verirdik ahaliye:)Emreden öğrenmiştim ilk arabesk şarkıyı "Gülüm seni koparmışlar, hoyrat ele fırlatmışlar, adına türkü yazmışlar, hesabımmmm var...

Mücahit abim pazarda bişiler satardı her hafta sonrada ya mısır alırdı onlarca, yada halka tatlı.Aysen yengem üşenmez bütün sülaleyi çağırırdı biz gidiyorsak.Abdullah dayım kahvaltıda nefis patatesler kızartırdı.Serap ablamsa harika pastalar yapardı.Betül ablamın upuzun siyah saçları vardı, Ayşegül ablamın çok farklı takıları.Şuleninse ilginç arkadaşları:)

Mehmet dayım onlara gittiğimizde geceleri uzun uzun sohbet ederdi bizle, onun dışında çok göremezdik onu...Meliha Yengem gizli gizli sigara tüttürürdü annemler varsa:)Berrin abla temizlik yapardı, aklıma Feyzayla annesiymiş gibi ilgilenmesi geliyo bide. Şeyda çok güzel oynardı mezdeke çalarken:)Ömer in burnu akardı yazın bile :)Kar gelirdi onların pazara toroslardan, kamyonun kasasında... gül reçeliyle karıştırır yerdik...

Şevket eniştemin lahmacun dükkanı vardı, dükkanın ismi nazlıydı, günün istediğimiz saati pidemiz lahmacunumuz kapıdaydı, eniştem çok güzel şiir okur, hatta okuduğu şiirleri o an yazardı:) Nazire Teyzem gülerken göbeğini hoplatırdı:)Gülhan ablam ne istersem yapardı en büyük arkadaşımdı :) Bana sarı askılı bir etek dikmişti, güzel bişi düşündüğümde aklıma hep o etek gelir hala... Günay ablam öğretmendi, Muş' tan haberleri gelirdi.Mine ablam yazın sıcağında havluyla misafirlerini serinletirdi. Şükrü abim meşhur parmak koparma ilizyonunu yapardı:) Murat abiyse ... Alemdi:)

Anneannem cebinde mutlaka kuruyemiş taşır, badem ve fındık çoksa çerezlerin içinde bu Mehmet in çerezi derdi.Peynir kızartır, çok açık çay demlerdi. Bozuk para biriktirir. Camda oturup arabaları sayardı. Uyurken dayım onu kucağına aldığında hem kızar hemde çocuk gibi gülerdi.Şazimet teyzem parmaklarımızı çıtlatır, çok güzel örgüler örerdi. Hangi sayının 3 katının 2 fazlası... meşhur matematik sorusuydu:)Süleyman dayım herşeyimizdi, severdik, korkardık, eğlenirdik,öğrenirdik,gezerdik...Nazime yumurtaya nonga derdi, mama tabağını bile ekmekle sıyırmak isterdi, ona alınan elbiseler küçülünce ben giyerdim :) Nihan çirkin ördek yavrusu masalının insanlaşmış haliydi....

Ve aslında bu yazıya başlama nedenim de çirkin ördek yavrusunun muhteşem bir kuğu gibi güzeller güzeli bir gelin oluşuna, yuvadan uçmasına şahitlik etmek için yola çıkmamızı anlatmamdı. Yukardaki yazıya yola çıkmadan başlamıştım ama yazarken konu kendini otomatiğe bağlayıp yoldan sapınca ve ben çok duygulanınca yayınlayamamıştım.Biz gittik döndük; aklımızda yıllar sonrada tıpkı yukardaki gibi biz eskiden diye başlayacağım güzel anılarla.Bu yazıya ayrıntı eklemek gelmedi içimden ama abiye sorunsalını nasıl çözdüm ne taktım takıştırdım bir dahaki yazıda

24 Haziran 2010 Perşembe

Yağmurlu bir gündü tıpkı bugün gibi...


Bugün hava kimine göre tarhana çorbası, kimine göre pencere önünde kahve içme, kimine göreyse sinema havası... Bu fikirler öğlen tatili iş yeri bahçesinde kızlarla turlarken çıktı. Ne büyük bir nimet insanın bazen mecburen geldiği yerlerde sevdiği insanlar olması, ihtiyacın olan ne varsa bulabilmen onlarda. Bu bazen bi makyaj malzemesi bazen bi toka bazense özgüven olsa da...


22 Haziran 2010 Salı

Yağmur dindi tembellik rüzgarım dinmedi :)

Aslında çokta haksızlık yapmayayım kendime sabah sabah, tembel değilim çünkü bilakis bu aralar pek bi becerikliyim. En son postumdaki misafirden sonra da misafirler ağırladım, davetiyeler yazdım, gezmelere gittim... Çok dolu dolu zamanlar geçirdim maşallah, öyle ki yatağa uzanıp tavana bakmayı özlüyorum artık :)

Geçtiğimiz haftasonu cumartesi çok yakın arkadaşlarımızın oğluşlarının sünnet şenliği vardır.İsmine uygun olarak tamamen şenlik havasında çok eğlenceli geçti.Kocacım ünv. arkadaşlarımlarımın tanışmadıklarıyla tanıştı,mikrofonu kapıp playback şarkı söyledi, halat çekti :) Pazar günü hem babalar günü, hem de dudumun doğum günüydü.Sabah alışveriş öğlen ziyaretlerle geçti. Geceyse konsere gittik. MFÖ konserine. Konserin üzerinde şehit haberlerinin karabulutları vardı. Az konuşmalı, çok nostaljili bir konser oldu. Ben "ali desidero"da koptum.Konser dönüşü annemlere geçtik tekrar. Gecenin 1:30'un da soğanlı yumurtalı, çaylı, kahvaltılı bi sofraya yumuluşumuz vardı ki görülmeye değerdi :)Dün gece yine annemlerdeydik :) bu seferde kardeşimin yemek denemelernde bulunmak için gittik. Hepsi bahane aslında bitaneciğimiz evlenmeden önce hep beraber vakit geçirmek istiyoruz bol bol.Hoş kardeşim evlendiktn sonra daha hep berbaber olucaz arslan damatda aramızda olacak ama... :)
Vaziyetler böyle bizde.
Bizim bi fotoğraf makinamız var ama hafıza kartsız, bizim bi video kameramız var aktarma kablosuz, bizim bi bloggerımız var daha çok yazmak istiyo ama şu aralar imkansız:)

9 Haziran 2010 Çarşamba

Pencerenin arkasında bir çay içemedim ya istersen yağma yağmur...

Dün gece evceğizimizi tertemiz yapıp, yemeklerde pişirmek suretiyle bu akşamki misafirlerime hazırlık yaptım. Şu an aklım evde ama:( Ya ben yağmur yağarken camdan bakmak, bizim mahallenin arapkızı olmak, bunları yaparken bir yandanda çayımı yudumlamak istiyorum.Yapamadığımdan agresifim ve kompleksliyim şu an :S

Yemeklere gelince Püreli saray kebabım var benim meşhurlaşmaya başlayan ondan yaptım. Soğuk çorbayı kremalı bi versiyonda denedim ki güzel oldu beğendik, fasulye haşladım kızartıcam inşallah akşam, kaşarlı mantar yapıcam birde börek. Malum çok merak edenim izleyenim olmadığından fotoğraflar tarifler pek yazmıyorum ama okuyupta bu yemeklerden birini merak eden olursa şayet ayrıntılı tariflerini yazabilirim.

3 Haziran 2010 Perşembe

Sözler Bitince...

Yaşananlar taa yüreğinizde derin acılar bıraktığında sözler biter. Sokaklara çıkıp olanca gücünüzle bağırmak istersiniz, sadece bağırmak bazen, çünkü sözlerin anlamlarıda yiter...

Pazartesi gününden ve aylar öncesinden ve yıllar öncesinden itibaren yaşananlar sözleri taşırdı yüreklerden, çığlıklar kaldı. Levent'te, Taksim'de son olayların değil, yılların isyanı vardı. Bir an, sabah kalktığında evine bombalar düştüğünü düşünen, bindiği taşıtın eli silahlı, ruhu kanlı adamlar tarafından haksız yere basıldığını tasavvur eden herkes soluğu sokaklarda aldı. Günlük yaşam, rutin işler,sıradan bir gün...v.s tamlamalarının aslında bulunmaz nimetler olduğunu düşündük şaşırarak ve Dünya' da bu kadar insan ağlarken nasıl katıla katıla gülebildiğimizi...

Daha içten dua etme zamanlarına geç kalmaktan korktuk.Ruhumuzun çığlığı bir kez daha sükûn bulana kadar sustuk.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Abiye sorunsalı ve netten seçmeler

Yakın zamanda yakın akraba olarak katılacağım düğünler için kıyafet seçemedim. Sıradan olmasın, çok kokoş gözükmeyeyim,pişti olmayayım derken hiç bişeye karar veremedim.Aşağıda netten bulduğum bikaç kıyafet var fikir olsun diye aklımda kalmasını istediğim. Sadece aklımda kalmasın blogdada kalsın madem :)






24 Mayıs 2010 Pazartesi

Güzel bir haftasonuuuu :)


Cuma akşamından belliydi güzel bi haftasonu olacağı. Neden ?? Çünkü yeni bi yemek denedim kocacığıma ve olduuuu :) bu iyi bişeylerin habercisiydi. Hemen tarifini veriyorum

Malzemeler:

4 orta boy dolmalık biber
1 ortaboy soğan
15-20 yaprak ıspanak
4 tatlı kaşığı krema
tuz ve baharat

Yaplışı:

Soğanları ince piyazlık doğradım. Ben ıspanakları çiğden doğradım ama haşlansa daha iyi olacak çünkü bu şekilde biraz sulandı.baharat( kimyon, nane, sumak, pıl biber ...) ve tuz ekledim. Dolmalık biberleri bu karışımla doldurdum. Buharlı pişiricede biberler yumuşayıncaya kadar pişirdim. Sonracıma üzerlerine birer tatlı kaşığı krema koyarak fırınladım. Biberler hafif kızarıncaya kadar pişmesi yeterli. Biz sevdik :)

Gelelim cumartesi gününe, anneciğimin nefis kahvaltı sofrasına ışınlandık kalkar kalkmaz. Çeşit çeşit salatalar peynir kızartması, un kavurması .... süperdi her zamanki gibi. Sonra kocacım işine gitti, bende annem ve babamla keyif yaptım azcık. Sonracığıma annemle kuzu etli karışık dolma yaptık. Oda pek bi güzeldi. Ama baya yedim :(

Pazar sabahıda daha doğrusu öğleni, çoook yakın arkadaşlarımızla çoook yakın arkadaşlarımıza kahvaltıya gittik. Ayy ne döktürmüştü, ne döktürmüştü anlatamam. Ben yine çok yedim :(

Ben çok yiyorum bu aralar.Geçen seneki kıyafetlerim olmuyor. Yeni denediklerimde yakışmıyor :( eskiden 1 haftada dikkat etsem tığ gibi olurdum şimdi öyle değil, öğlen yemeğinden geleli yarım saat oldu ve ben yine acıkmaya başladım :( bu kadar somurtkan bi post olsun istememiştim ama, durum bu :(

18 Mayıs 2010 Salı

Birdenbireee






Ben bugün çok sıkıldım.Üstüme bi öküz oturdu sanki(bayılıyorum bu tabire:)).Biraz duygulandım, biraz ciyakladım geçti. Duygusallaştığım anlarda aklıma bu şarkı geldi.Sizde dinleyin istedim.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bende de Vaaaar, Bende de Vaaaaaar :)


Zamanın birinde 2 sebzeci yüklemişler el arabalarına sebzeleri çıkmışlar yola. Öndeki mahalle aralarında başlamış bağırmaya:

- Patlıcan var, biber var, domates var, maydanoz var, soğan var..

Arkadaki biraz tembel üşenmiş tek tek isimlerini saymaya sebzelerin, diğer sebzecinin ardından başlamış :

- Bende de vaar, bende de vaaaaar....



Çok zaman evvel Cem Özer'in laflafı açıyor programında dinlemiş ve çok gülmüştüm bu fıkraya. Çok güldüğün şey başına gelirmiş derler. Geliyor işteeeeee :)


Efendim haftasonu sevgili ahbaplarımızla çok hoş bir geziye çıktık, eğlendik öğrendik, yedik, içtik, gezdik gördük. Bizimkiler fotoğraflar çekip, notlar aldılar. Bende şimdi gururla sunuyorum :)




Not: Leylek bi uçsunda görelim diye çabaladık ama uçmadı. Yuvasında görmekte çok gezmeye delalettir inşallah :)





TATLI BLOG OLMUŞUMDA HABERİM YOK :)

Uzunca bir aradan sonra merhabaaaaa.
Öncelikle beni tatlı blogları içinde zikredip ödüllendiren sevgili Uzun Yollar a çoook teşekkür ederim.Gelelim benim tatlı bloglarıma :)

Sessizce , Sihirli Eller , Leyya , Derya ve ismini sayamadığım ( çünkü ismi yaz bağlantıdan adresi tıkla sabah sabah zor geldi :)) lokum, profiterol bloglara gönderiyorum :)

6 Mayıs 2010 Perşembe

Nerdeyim bennnn?

Bir haftadır nerdeyim ben?

Neden bişiler eklemiyorum

bloga?

Acaba ne oldu?

Heyyy

Kime diyorum ben ??


29 Nisan 2010 Perşembe

fikrimin inceeee gülü


Gözlerim cezalı bugün,
Neymiş görsünler bakalım seher vaktine kadar kırpmamak
kirpikleri
Hele o sicim gibi döktüğü yaşlar yok mu,
Yağmurormanı mı sandı yastığımdaki yeşil yaprak desenlerini ?
Ben şöyle bi bakıyordum,onlar gördü baktığımdan gayrısını
Kalbimi karıştırmasın, gözlerim çeksin sevdanın sancısını....

28 Nisan 2010 Çarşamba

"Zeytinyağlı yiyemem ammaaaaan" diyosanız okumayın



Pazartesi akşamı misafirlerimiz vardı. Uzaklardan gelen yiğen ve nişanlısı. Bende artık yıllanmaya başlamış yenge olarak onlara güzel bi sofra kurmayı görev bildim. Soframızdan zeytinyağlı taze fasulyemide sizlerle paylaşayım istedim ,zira beğenerek yenir genelde fasulyem.

Malzemeler:

Yarım kilo kadar taze fasulye

1 ortaboy soğan

2 orta boy olgun domates

1 yemek kaşığı tepeleme şeker

1 silme tatlı kaşığı tuz

Zeytinyağı

Soğanlar küçük zar şeklinde doğranıp tencereye konur. Fasulyeler ortadan bölünür, çok uzunsa boydan da bölünür. Soğanların üstüne konur. En son domateslerde küp küp doğranarak en üste konur. Şeker, tuz ve yağ eklenir. Karıştırmadan bir süre orta ateşte fokurdayana kadar pişirilir. Sonra altı kısılıp bi altüst karıştılır. Fasulyelerin rengi dönüp yumuşadığı anlaşılınca tamamdır. İsteğe göre sarımsakta doğranır içine pişerken ama ben genelde tercih etmem.

Bu arada fotoğrafı ben çektim. Yemek bloglarındaki kadar profesyonel değil belki ama başlangıç yaptım işte :)

26 Nisan 2010 Pazartesi

Special thanks to....


Ladies and Centilman ( var mı ki aranızda kocamdan başka centilmen????)

3 günlük tatilim boyunca, bir dediğimi 2 etmeyen, beyaz eşya dükkanınında oyuncakçıya gitmiş çocuklar gibi "bunu da alalım, buna da bakalım" larımı kırmayan, balkonumuzu sebze bahçesine dönüştürme hayallerimin ilk fidelerini diken, Perdelerimizi ütüleyip asan, pencerelerden birini silen, bana ne zamandır istediğim kitapları alan, her akşam gelirken cips ve çikolata getiren, izlememiz için harika filmler alan, Çatkapı misafirleri bloke eden,Bu kadar anlattıktan sonra boynuna bir nazarlık bir at nalı bir baş sarımsak takmamın şart olduğu canımmm kocacığıma;

Perşembe akşamından cuma akşamına kadar beni misafir edip, miss gibi mamalar hazırlayan,yanlarında yavru olduğumu hissettiğim ve bundan müthiş keyif aldığım, maddi manevi desteğim canımın kaynağı annem ve babama, perşembe akşamı bizi nefis kavurmalı makarnasıyla karşılayan yorgun olmasa atraksiyon üstadı olan kardeşciğime, Bal rengi gözleriyle ve kıvrak hareketleriyle beni neşelendiren tarçına;

Gerek telefonda, gerekse piknik ve bilimum organizasyonlarda bize eşlik eden çok samimi dostlarımıza; Ve tatilde çok az iş yaptığımdan şu an işlerin geri kalanını hallederek bu postu huzur içinde yazmamı sağlayan Hatice ablaya teşekkürü bir borç biliriyordum. Ödedim gittiiii...:D

22 Nisan 2010 Perşembe

Sen bana bir şey deme


Kanatlanır her sözün ruhumun gökyüzünde


Dalgalanır anılar denizimiz


Nefesinin fırtınasında alabora olur


lafla


yürüttüğüm


gemiler...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Bahar Temizliği


Yaklaşık 5 gündür aralıklarla evde bi temizliktir gidiyo. Baharı temizliyorum:D kışın gidişini kutlicam ama kış bi türlü gidemedi bu sene, bi sürü işi çıktı son anda:)

Perdelerimi yıkadım, camları sildik ( evet evet anlatıcam ayrıntılarını:)), halılar yıkanıyor, koltuk kılıflarını yıkadım, süngerlerini temizlik robotuyla iyice temizledim. Banyoyu porçözünden çamaşır suyuna her türlü dezenfektanı boca etmek suretiyle temizledim. Ama gelgelelim ev hala havaalanı gibi, her şey uçuşta, zihnimde beraber.

Dün kocacım sen silme camı ben sileyim, sen düşeceğine ben düşeyim dedi( 1. katta oturuyoruz bu arada:)) Bende olmaz kıyamam sana yiğidimmm dedim:P Sonuçta salonun bir camını o bir camını ben sildim. Yoldan geçenler hayran hayran bize baktı... ay tamam şaşkın şaşkın baktılar, bizim oralarda pek cam silen erkek yok malesef, annemlerin karşı komşu pekala silerdi. Ayyy bak annemi özledim şimdi : (
Velhasılı kelam iş bitmedi... Var mı bana yardımcı olmak isteyen:D

20 Nisan 2010 Salı

Yazının rengi pembe olsun da okuyanlar çok eğlenceli bişi yazdım sansın

Güne Handeciğimle tamamen yağsız süt ve Çikolatalı diyet mısır gevreğiyle başladık:D Diğer mesai arkadaşlarımızın yedikleri simit ve ayran ikilisi gözlerimizi ve burnumuzu kamaştırdı ve dahi ağzımızı şapırdattı. Dün gecede kocamla koca bir kase salata yedik. Ben galiba zayıflicam. etrafımdan çok destek alıyorum çünkü:) Şimdi geriye doğru gidiyorum ya gelelim haftasonuna pazar günü daha doğrusu pazar öğleni 14:30 da kalktık. Kahvaltının ardından eşim yüzerek bende ev işleriyle uğraşarak egzersiz yaptık:P Koltuk kılıflarını yıkamaya varan temizlik harekatı aslında halen sürüyo evi görmeniz lazım yada hayır hayır kesinlikle görmemeniz lazım...
Cumartesi sabahı Zeynepciğimle doktora gittik. Nasıl gıcık bir kadındı anlatamam. Gittiğime gideceğime pişman oldum. Mr çektirmem gerekiyormuş, açık mr çeken bir yer bulmayı umuyorum. Cuma gecesi çok sevgili arkadaşımın kına gecesi vardı. Nasıl eğlendik anlatamam, dans etmekten yoruldum resmen pistten hiç inmeden horon, kasap, ankara, roman havalarını bir güzel icra ettim:P Perşembe akşamı nasıl güzel bir akşamdı anlatamam... EEE madem anlatamıyorum yazıyı bitireyim.
Fotoğraf makinasına sd kart almayı nasıl istiyorum onu da anlatamammmm

14 Nisan 2010 Çarşamba

UZUUUUUN İNCE.






Sevgiden geçiyorum



Yol kenarlarında mutluluk ağaçları dizili



Aşk çiçekleri açmış baharı beklemeden



Yol devam diyor



Ben geçiyorum



Her şey duruyor



Ben gidiyorum



Durdur beni sevgilim



Koklayamadan geçtiğim çiçeklere sızlıyor burnum...

KAZIN AYAĞI ÖYLE DEĞİL.... :D

BUGÜN SİZLERLE KAZAYAĞI SALATASI
YAPICAZ :)











Bu başlık ve ilk fotoyu görünce bööööö
diye bi ses çıkarmanız olası ihtimal ama kazınayağı öyle değil işte:D:D



Geçenlerde pazara gittiğimde köyden getirilen sebzelerin satıldığı bir tezgaha uğradım. 1 kilo kadar kazayağı aldım ve ondan iki çeşit salata yaptık. Şimdi tarifler:


İlki benim yaptığım; kazayağının haşlanarak domates, salatalık, taze nane, limon, tuz, zeytinyağıyla karıştırılmasıyla yapılan bir salata. Kazayağı maydanoza çok benzeyen bir bitki ve aynı maydanoz gibi körpe dallarıda kullanılabiliyor. Ayıkladıktan sonra çok az suyla kısa sürede haşlanabiliyo. Diriliğini damak zevkine göre ayarlayabilirsiniz. Ben demet olarak haşlatıp suyunu sıktıktan sonra kestim salataya koymak için. Tavsiye ederim biz sevdik.


İkinci tarifiyse dün ben evde yokken eşim yapmış. O çiğ kazayağına (boş salata kasesinden anladığım kadarıyla ) frenk maydanozu, salatalık ve yağ limon eklemiş. Ben tadamadım ama o güzel diyosa güzeldir. Sabah ocağın üzerinde bide ıspanaklı pilav gördüm, kayınvalidem yapmış onuda, ama daha tatmadım. Güzelse mutlaka alırım ondan da tarifini ;)
Çalışan ve gezen bi hatun olunca insan böyle bazen uzak ev hanımı havalarında yemek tarifi verebiliyo işte. Havam batmasın ayollll:D

12 Nisan 2010 Pazartesi

YAŞASINNN:)


Cumartesi Zeko'nun doğum günüydü. Benim bitanecik Duducuğumun bi tanecik zekosunun yani:D Ona spiderman scooter aldık. Gördüğünde verdiği tepkisiydi bu "yaşasınnn". Hayatın bize sunduğu her paketi açtığımızda yaşasın diyebilsek keşke, yada dışı süslü içi kötü paketleri hiç açmasak, süsleri hiç bozulmasa...


Ne düşünüyorum biliyomusunuz yakın zaman da ben gidip fide filan alayım, balkonumu süsleyeyim. Size de onlardan bahsedeyim. Ne dersiniz biraz içimiz açılsın yaaaaw;)


Bu arada pazar gecesi ızgara alabalık yaptım fırında, yağ yerine kaymak kullandım. Amanda aman iyi kullanmışım. Baharatlarla filan pek bi enfes oldu. Fotoğraf Makinasını daha alışamadım kullanamıyorum ama kullanmaya bi başlayınca sanırım her ayrıntıyı fotoğraflicam...

8 Nisan 2010 Perşembe

Robot gibi...


Uyanıcan, hazırlanıcan, işe gidicen, öğlen arası 2 muhabbetle tam kendini bulacakken molan bitecek işe dönücen, işten çıkıcan kararmak üzere olan gökyüzüne baka baka eve gidicen, duruma göre ya çamaşırla ya yemekle uğraşıcan. Ama yemek yaparken mutfağa her zamanki italyan aşçı havalarında değil, dolaptakileri karıştırayımda ateşe koyayım ruhuyla giricen, zaten yiyenler için bu çokta önemli olmayacak. Televizyonun anteni hangi kanalı net çekiyosa gözlerin kapanmadığı için kendine ceza verircesine oturup bakıcan. Vakit tamam olup uykun galip gelince gidip uyican... Sonra ne mi olacak???


Uyanıcan, hazırlanıcan, işe gidi............

6 Nisan 2010 Salı

Geldim geldimmm

Fotoğrafsız çıkmam dedim dayanamadım:)

Harika geçen bi haftasonunu atlayamadım:)

Cumartesi gününe annemin nefis kahvaltı sofrası ve laleler damgasını vurdu. Emirgan harikaydı. Geç gittik az ama öz oldu. Finalinde annem ve dünürü salıncakta sallandı bende içimden tamam artık gidebiliriz demek dedim:D
Pazar günü başka bir mükellef sofraya konuktuk sessiz ve derinden arkadaşım döktürmüştü resmen. Yemek komasına girdik desem abartmam. Hele o ıspanaklı börekler ayyy bak canım istedi. Ya o cevizli vişneli çikolatalı güzellik aman aman... Buna bide hoş sohbet eklendi. Çok şükür medeni durumlar değişti ama eğlenceli durumlar, sohbetler, kahkahalar değişmedi. Gece yarımda günü noktaladık, sanki sabah yedi buçukta kalkacak olan ben değilmişim gibi. Keşke fotoğrfalarda olsaydı ama az kaldı makine çantama bi girse fotoğrafsız sayfa olmayacakta bakalım ne zaman olacak o iş...

19 Mart 2010 Cuma

Çakma Thai yemeği:D

Dün akşam nihayet görüntülediğim ama bu seferde fotoğrafı bilgisayara aktarmayı unuttuğum tarifsiz bi yemek daha yaptım :) Normalde noodle ile yapılıyo dışarda yediklerimiz tabi ama dedim ya çakma bu :D

Malzeme (2 kişilik)
Yarım paketten daha az spagetti makarna
2 tane tavuk baget (kemiklerinden ayrılıp jülyen doğranmış)
Yarım sap pırasa (yeşil tarafını kullanıyoruz)
1 tane çarliston ve/veya kırmızı biber
2 yemek kaşığı mısır
5-6 tane orta boy mantar
1 tatlı kaşığı Knoor sebzeli çeşni
3 yemek kaşığı soya sosu
2 yemek kaşığı fındık yağı (ayçiçek yağıda olur.)

Yapılışı:
Makarnayı uygun bir tencerede, tuzsuz suda istediğimiz yumuşaklıkta haşlıyoruz. Tavukları wog tavada kısık ateşte suyunu salana kadar pişiriyoruz. O sırada sırayla ince ince doğranmış mantarları, biberi, pırasayı ekliyoruz. Sebzeler diriliklerini kaybederken, yemek suyunu çekmeye yakın soya sosunu ve yağı ekliyoruz. Soya sosları genelde çok tuzlu olduğundan sebzeli çeşniyi eklerken dikkatli davranmamız lazım tadarak ilave edelim. Tavamızdaki güzellikler fokurdarken makarnamızıda ekleyip karıştırdık mı ta taaaaam:) Bu arada sosu bol bişi olsun isterseniz makarnayı kaynattığınız sudan biraz ilave edin tavaya.

Ben yerken mayonezde ekledim ve bayıldımmmmm...;)

18 Mart 2010 Perşembe

Mantarlı Pazı Yemeği yada son anda kocama yemek hazırlayayım yemeği:)

Dün akşam kızarmış soğan halkası hayalim dondurulmuşunu bulamadığımdan hüsrana uğrayınca,görünüşlerine bayılarak aldığım minik mantarlarla aparatif bişeyler hazırlayayım dedim. Yalnız yiyeceğimi tahmin ettiğim yemeğe eşimde dahil olunca beni yeni gelinlerdeki gibi bir telaş aldı.Değişik olsun lezzetli olsun, suyuna ekmek banılsın derkennnn ortaya fotoğraflamayı akıl edemediğim bu yemek çıktı:)

Malzemeler:
1 demet doğranıp haşlanmış pazı
250 gr. mantar
1 orta boy soğan
1 orta boy domates
2 diş sarımsak
2 sivri veya çarliston biber
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı tereyağ
2 yemek kaşığı zeytinyağı

Yapılışı:Soğanı yemeklik doğrayıp, tereyağında şööyle bi çevirdim.Küçük doğranmış biberleri ekledim.Mantarları da doğrayıp suyunu salana kadar pişirdim.Kavrulduklarını anlayınca minicik doğradığım domatesi, domates salçasını ve ezilmiş sarımsakları ekledim.Zeytinyağını ve yarım çay bardağından biraz fazla suyuda ekleyip güzelce karıştırdım, kapağını kapatıp kısık ateşte tabir-i caizse demledim.Veee Hepsini yedik:D

17 Mart 2010 Çarşamba



Müessesemizin ikramıdır :)

ilk



İlk bloğum...

hayatımın renklerini yansıtması ümidiyle... :)