28 Temmuz 2010 Çarşamba

ram pam pam pam ra ra ra ra ra, ram pam pam pam ...






- Heyecandan uyuyamıyorum

- Bendeee :)



evlenmeden önceki son mesajlarımızdı.O gün nasıl başlamıştı çok hatırlayamıyorum. Kuaför faslından sonra beni görünce yüzündeki mahçup tebessüm,kendini o gün aynalarda beğenmemiş olan beni güzel göründüğüme ikna edercesine konuvermişti yüzüne.

Fotoğraf stüdyosunun duvarlarından geçen borular, dünyanın harikalarıymışcasına bakışlar atarak pozlar verirken pek bir eğlenmiştik. İskeleye yaklaşmakta olan süslü tekne bizi almaya gelen sevdiklerimizi taşıyordu. Yemekler yendi, şarkılar söylendi, halaylar çekildi... Ve evliliğimizde sanki hep o teknenin içindeymişiz gibi devam etti.Çok güzel limanlara uğradık. Bazen teknemizi denizin ortasına demirleyip bir kendimizle, bir yakamozlarla kaldık.Bazen se sevdiklerimizi de alıp uzak diyarlarda seyr-i alem eyledik.Med - Cezir zamanlarımız oldu.Kendi limanlarımıza yaklaştık, uzaklaştık, gittik.... ama geldik.Gemiyi en son terkeden olmak için kaptanlık yarışı yaptık.

Bugün itibariyle de açık denizlerde üçüncü yılımızı bitirdik.Şimdi ara ara konuşuruz aramızda :

- En başa dönsek yine benimle evlenir misin?
- Evet ya sen?
- Bendeee :)

2 Temmuz 2010 Cuma

YOLLARDA :)

Eskiden şehirlerarası Otobüs seyahati demek yaz tatili demekti, en azından sömestr demekti. Bize çoğu zaman yeni kıyafetler alınır, yolluklar yapılırdı.Giderken Emineannem Saimeannem arkamızdan su dökerlerdi, Ayhan teyze benim ağladığımı görünce çaktırmaz ama gözleri dolardı.15 li yaşlardan sonra benim halimi görenler gelin olduğumu düşünürler hatta çoğu zaman anneme sorarlardı:) Gittiğimiz şehirde mutlaka otogarda karşılanırdık hemde kalabalık bi grup tarafından.Valizlerden biri mutlaka hediyelerle dolu olurdu. Mısır çarşısından lokumlar, sagradan çikolatalar, penye bluzlar, başörtüler... Bazen 3 ayı bulurdu bu tatil. İlk onbeşgünü hoşgeldine gelirlerdi, son onbeş günüde güle güle demeye:)

O zamanlar ya hiç kimsenin derdi yoktu yada biz anlamazdık, aklımda hep mütebessim yüzler var şimdi düşünüyorum da... Teyzemle çarşıya çıkardık mütemadiyen, gezerken ne beğenirsek giderken bize hediye edilirdi. Halamın mutlaka benim için biraz çedenesi olurdu, Faruk abimin "anne sen nerede sakladın bunu ben görmedim hiç" sitemlerine gülüşürdük mis gibi çedene kavrulurken, dayımın camiden gelişini izlerdim balkon demirlerinde, Zinnet Teyzemin dikiş dikmesini...Serpil ablamın makyaj malzemelerinin olduğu çekmece pandoranın kutusu gibiydi ona çaktırmadan karıştırdıkça yeni bişiler bulurdum hep, yeşil renkli rujun sürüldüğünde pembeye dönüşmesi hala çözemediğim bi kimya olaydır:)Veysel abimin dükkanının broşürlerini dağıttığım yıl özgüven patlaması yaşamıştım, helede broşürle gelip alışveriş yaptıkları zaman... Haftasonları Nuriye ablamlar gelirdi. Emre, Erdem,Nurdan bazen kavga eder bazen konser verirdik ahaliye:)Emreden öğrenmiştim ilk arabesk şarkıyı "Gülüm seni koparmışlar, hoyrat ele fırlatmışlar, adına türkü yazmışlar, hesabımmmm var...

Mücahit abim pazarda bişiler satardı her hafta sonrada ya mısır alırdı onlarca, yada halka tatlı.Aysen yengem üşenmez bütün sülaleyi çağırırdı biz gidiyorsak.Abdullah dayım kahvaltıda nefis patatesler kızartırdı.Serap ablamsa harika pastalar yapardı.Betül ablamın upuzun siyah saçları vardı, Ayşegül ablamın çok farklı takıları.Şuleninse ilginç arkadaşları:)

Mehmet dayım onlara gittiğimizde geceleri uzun uzun sohbet ederdi bizle, onun dışında çok göremezdik onu...Meliha Yengem gizli gizli sigara tüttürürdü annemler varsa:)Berrin abla temizlik yapardı, aklıma Feyzayla annesiymiş gibi ilgilenmesi geliyo bide. Şeyda çok güzel oynardı mezdeke çalarken:)Ömer in burnu akardı yazın bile :)Kar gelirdi onların pazara toroslardan, kamyonun kasasında... gül reçeliyle karıştırır yerdik...

Şevket eniştemin lahmacun dükkanı vardı, dükkanın ismi nazlıydı, günün istediğimiz saati pidemiz lahmacunumuz kapıdaydı, eniştem çok güzel şiir okur, hatta okuduğu şiirleri o an yazardı:) Nazire Teyzem gülerken göbeğini hoplatırdı:)Gülhan ablam ne istersem yapardı en büyük arkadaşımdı :) Bana sarı askılı bir etek dikmişti, güzel bişi düşündüğümde aklıma hep o etek gelir hala... Günay ablam öğretmendi, Muş' tan haberleri gelirdi.Mine ablam yazın sıcağında havluyla misafirlerini serinletirdi. Şükrü abim meşhur parmak koparma ilizyonunu yapardı:) Murat abiyse ... Alemdi:)

Anneannem cebinde mutlaka kuruyemiş taşır, badem ve fındık çoksa çerezlerin içinde bu Mehmet in çerezi derdi.Peynir kızartır, çok açık çay demlerdi. Bozuk para biriktirir. Camda oturup arabaları sayardı. Uyurken dayım onu kucağına aldığında hem kızar hemde çocuk gibi gülerdi.Şazimet teyzem parmaklarımızı çıtlatır, çok güzel örgüler örerdi. Hangi sayının 3 katının 2 fazlası... meşhur matematik sorusuydu:)Süleyman dayım herşeyimizdi, severdik, korkardık, eğlenirdik,öğrenirdik,gezerdik...Nazime yumurtaya nonga derdi, mama tabağını bile ekmekle sıyırmak isterdi, ona alınan elbiseler küçülünce ben giyerdim :) Nihan çirkin ördek yavrusu masalının insanlaşmış haliydi....

Ve aslında bu yazıya başlama nedenim de çirkin ördek yavrusunun muhteşem bir kuğu gibi güzeller güzeli bir gelin oluşuna, yuvadan uçmasına şahitlik etmek için yola çıkmamızı anlatmamdı. Yukardaki yazıya yola çıkmadan başlamıştım ama yazarken konu kendini otomatiğe bağlayıp yoldan sapınca ve ben çok duygulanınca yayınlayamamıştım.Biz gittik döndük; aklımızda yıllar sonrada tıpkı yukardaki gibi biz eskiden diye başlayacağım güzel anılarla.Bu yazıya ayrıntı eklemek gelmedi içimden ama abiye sorunsalını nasıl çözdüm ne taktım takıştırdım bir dahaki yazıda