Çarşamba sabahları İstanbul'un meşhur semt pazarlarından birinin tam ortasından geçerek işe geliyorum. Özellikle birbirinden güzel kumaşlar direklere asılarak dalgalanmaya başlayınca ayaklarım geri geri gidiyo.
Sabahın kör karanlıklarında alışverişe çıkan teyzeler favorilerim, gıptayla bakıyorum el çabukluğuyla tezgah karıştırmalarına :) Pazaracılar deseniz onlar ayrı bi alem, tezgahın üstünde uyuyanlar mı dersiniz, mükellef bi kahvaltı yapmadan satış yapmayanlar mı... yok da yok.
Bu aralar gözüm tezgahlarda kalın triko kumaş arıyor. Kocama kazak dikicez. Başarabilirsek düşünemiyorum kendimi, neler yaparım Allah bilir :) Benim küçüklükten kalma bir dikiş makinesi fobim vardı, aslında sadece dikiş makinesi değil, bilimum makineler hatta bilgisayar, üniversiteye başladığımda kasanın düğmesine basıp ışıkların yanıp sönmesini dehşetle izlerdim :))) Gel gelelim dikiş makinası dışında hepsinin üstesinden geldim taaa ki annecim bize bu singer makinayı hediye edinceye kadar. Annemin eski bir yoknaz makinası var. Bir kaç kere başına geçtiğimde kendi kendime asla dikiş makinesi kullanamayacaksın demiştim. ama artık işler değişmiş, öyle pratik ki dikiş dikmek. Makine gelir gelmez hiç dikiş bilgisi olmayan ben babamın eşofmanının paçasını kıvırdım. Şimdi hedefim çok sevgili aile dostlarımızın bebeklerine bişiler dikebilmek. Haftasonu nu iple çekiyorum. Makineyi aldığımız dükkanın sevimli sahibesi bana kullanımla ilgili bir kaç gün ders verecek. Sonrada inşallah tutmayın beni :))))
Evet evet kesinlikle tutmamalıyız seni :) iyice öğrenki sonrasında biz de nemalanalım :)
YanıtlaSilİçimden bir ses İpli hanımcımın elinden çok güzel şeyler giyeceğimizi söylüyor, yanılıyor olamaz değil mi? :)